Günaydınlar! Bugün sizlere, NARS'ın Dolce Vita allığını tanıtacağım. Uzun bir yazı olmayacak çünkü daha önce NARS allıklar üzerine bir çok inceleme yazısı yazdım. Örnek olsun diye bir tanesini şuraya koyayım hatta. Şimdi dönelim Dolce Vita'ya.
Dolce Vita; minik gümüş ışıltılar içermesine rağmen, uygulandığında mat duran gül kurusu bir allık. Mat derken, tebeşirimsi donuk mat allıklar gibi değil. Cildi hala canlı gösteren türden bir matlıktan bahsediyorum.
Klasik NARS pigmentasyonu bu üründe de kendini belli ediyor. Parmaklarımı ya da fırçayı allığa dokundurmamla gelen ürün her iki yanağıma da yetiyor.
Klasik allık fırçalarıyla uyguladığımda palyaçoya dönüyorum, bu yüzden minimal uygulama yapan pofuduk fırçalarla uygulama yapmayı tercih ediyorum.
Tam bir sonbahar/kış rengi olan Dolce Vita, yanaklarımda (fondoten üstünde, baz ya da sabitleyici kullanmadan) 7-8 saat kalıcı oluyor.
NARS allıkları Sephora ve NARS mağazalarından 99 TL'ye satın alabilirsiniz. Ne dersiniz? Sizce de buram buram kış kokan bir allık değil mi? Sevgiler! <3
Günün 2. yazısından merhabalar! Birkaç ay önce Instagram ve Twitter'dan, marka ojelerin uygun fiyatlı versiyonlarını bulup blogdan paylaşacağımı duyurmuştum. 'Bunu neden makyaj ürünleri için de yapmayayım?' diyerek bu yazı dizisinin ismini 'Uygun Fiyatlı Oje Muadilleri'nden 'Muadil Ürünler'e çevirdim. Bundan sonra bu başlık altında birçok makyaj malzemesi ve ojenin uygun fiyatlı versiyonlarını paylaşacağım.
İlk yazıda en sevdiğim ojelerden biri olan Essie Wicked'e yer vermek istedim. Wicked bana, siyaha çalan bordoları çok sevdiğimi bilen blogger arkadaşım Berrak'ın hediyesiydi. (Blogu için buraya tıklayabilirsiniz.)
Yine çok sevdiğim, hatta takipçilerimin tavsiyesiyle aldığım Flormar 323'le neredeyse birebir aynı olduğunu farkettiğimde bunu sizlerle de paylaşmak istedim. Her iki ojenin rengi de siyaha çalan çok koyu bordo. 323'ü 3 kat uyguladığımda Essie Wicked'in neredeyse birebir aynısı oluyor.
Bu fotoğrafta da iki tırnağımda Wicked, diğerlerinde ise 323 var. Nasıl? Ayırt edilmiyorlar, değil mi?
Son olarak Essie Wicked'in kuruma hızı ve fırçasının Flormar'a göre çok daha başarılı olduğunu ancak kalıcılık anlamında ikisi arasında büyük bir fark göremediğimi de belirtmek isterim. Sevgiler. <3
*Essie ojeler Boyner ve YKM'lerde 19 Lira'ya, Flormar ojeler ise Flormar mağazaları, Watson's ve Gratis'lerde yaklaşık 2-2,5 Lira'ya satılıyor.
Günaydın! Teknik bilgimin sınırlı olması ve yeniliklere çok da açık bir insan olmamam sebebiyle makyajımda da radikal değişiklikler yapabilen biri değilimdir. Farklı ürünlerle dön dolaş aynı makyajları yapıyorum desem yeridir. (Bkz Youtube kanalımdaki trilyon tane siyah kalemli video.) Ancak hepimiz biliyoruz ki; zamanla zevkler değişebiliyor, bir süre önce 'yok, kalsın' dediğimiz şeyler iştah kabartmaya başlayabiliyor. Aydınlatıcı pudralar da benim için tam bu kategoriye giriyor.
Birkaç sene önceye kadar ten makyajımı tamamen mat tutmaya bayılırdım. Fırçamda en ufak bir ışıltı/sim görsem gider yıkardım. Aydınlatıcıların yanından bile geçmezdim. Sonra makyaja merakım arttıkça, koleksiyonum genişlemeye başladıkça 'neden olmasın?' dedim ve hayatıma makyaj altına kullanılan likit aydınlatıcıları kattım. Bir de pudra formdakileri deneyeyim derken tam aradığım toz aydınlatıcıyı buldum.
MAC Lightscapade; benim gibi yüzünde sim sevmeyen ama yan döndüğünde, güneş vurduğunda ya da fotoğraflarda o 'Serenay Sarıkaya' (bkz: Medcezir Mira) ışıltısını elmacık kemiklerinde görmek isteyenler için idealdi çünkü çok pigmentli değildi, altın sarısı değildi, simli hiç değildi. Tam bir günlük aydınlatıcıydı. Yüzümdeki duruşunu görmek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
Dönüyorum günümüze. Son zamanlarda Lightscapade'in ışıltısı bana yetmemeye başladı. MAC'in değişen ambalajlarıyla birlikte MSF'lerinin (pudra ve aydınlatıcı pudralarının) pigmentasyonlarının da değiştiğini öğrendim. Mağazaya gidip denediğimde ikna oldum. Gerçekten yeni ambalajlı Lightscapade, benim elimdeki eski paketlemeli Lightscapade'den 3 kat daha pigmentli. Elimdeki ürünün aynısına, sırf daha iyi ışıltı veriyor diye para vermek istemedim ve elimdeki aydınlatıcıyı daha yoğun uygulamaya karar verdim. Bunun için hepimizin bildiği bir taktiği uygulamaya başladım. Belki bilmeyenler vardır ya da bu yazıyı okuduktan sonra canınız aydınlatıcı çeker diye de sizlerle paylaşmak istedim.
Öncelikle aydınlatıcı uyguladığım fırçamı değiştirdim. Daha önce, minimal uygulama yapmak için; Sigma F35 (yazısı burada) ve Real Techniques Setting Brush gibi orta boy fırçaları kullanırken, MAC 224 ve Sedona Lace'in far karıştırma fırçası gibi küçük, sık tüylü ve yoğun uygulama yapan fırçalara yöneldim.
Fırçamı, uygulama yapmadan önce MAC Fix Plus'la ıslatmaya başladım. Bu tarz spreyler, far ya da aydınlatıcı uygulaması öncesi fırçaları ıslatmak için kullanıldığında, uygulamada çok daha metalik ve ışıltılı bir görünüm elde ediyorsunuz. İlla Fix Plus kullanmak zorunda değilsiniz. Bir damla musluk suyuyla bile fırçanızı ıslatabilirsiniz.
Islattığım fırçama aydınlatıcıyı alıp, elmacık kemiklerimin tam üstüne, kaş kemiğime doğru bir 'C' çizerek uyguladım.
Böylece elimdeki aydınlatıcıyı biraz daha yoğun ve ıslak bitişli göstermeyi başardım. Ne düşünüyorsunuz? Sizin favori aydınlatıcınız hangisi?
Menengiç Kahvesi Nedir?
Menengiç Kahvesi, menengiç bitkisinin meyvelerinden yapılan bir kahve türüdür. Yaygın şekilde melengiç kahvesi olarak da adlandırılır.
Menengiç bitkisi ya da Latince adı ile pistacia terebinthus sakız ağacıgiller familyasından olup, doğal yaşam alanı Akdeniz bölgesidir. Yapraklarını döken bir tür çalı olan menengiç bitkisi, Fas, Portekiz, Kanarya Adaları, Yunanistan ve Türkiye'de yetişir. Suriye, Lübnan ve İsrail'de ise pistacia palaestina adından benzer bir tür bulunmaktadır. Türkiye'de özellikle Akdeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yetişir.
İngilizce'de "terebinth" ve "turpentine tree" adları ile bilinen menengiç, ülkemizde değişik yörelerde çitlembik, bittim, melengiç ve çedene gibi adlarla da bilinir. Bu sebeple, menengiç ile yapılan kahveye bittim kahvesi, çitlembik kahvesi, çedene kahvesi de denir.
Menengiç Kahvesi Faydaları
Menengicin bitkisinin dolayısıyla memengiç kahvesinin pek çok açıdan sağlığa faydalı olduğu düşünülmektedir.
Menengiç Kahvesi Nasıl Yapılır?
Klasik memengiç kahvesi tarifine göre, menengiç bitkisinden kahve yapılırken iki farklı malzeme kullanılabilir. İlkinde, tıpkı kahve bitkisinin meyvelerinin toplanıp kavrulduktan sonra çekilmesiyle kahve yapılması gibi menengiç bitkisinin meyveleri de aynı şekilde işlenerek kavrulur ve çekilir. Diğer yöntemde ise menengiç meyvelerinin yağı çıkarılır ve kahve bu malzemeyle yapılır.
Menengiç kahvesinin hazırlama yöntemi ise Türk kahvesi gibidir. Tıpkı Türk kahvesi pişirilirken izlenen adımlar izlenerek Menengiç kahvesi pişirilir. Ama, su yerine süt kullanılması çok daha iyi sonuç verir.
Menengiç Kahvesi, menengiç bitkisinin meyvelerinden yapılan bir kahve türüdür. Yaygın şekilde melengiç kahvesi olarak da adlandırılır.
Menengiç bitkisi ya da Latince adı ile pistacia terebinthus sakız ağacıgiller familyasından olup, doğal yaşam alanı Akdeniz bölgesidir. Yapraklarını döken bir tür çalı olan menengiç bitkisi, Fas, Portekiz, Kanarya Adaları, Yunanistan ve Türkiye'de yetişir. Suriye, Lübnan ve İsrail'de ise pistacia palaestina adından benzer bir tür bulunmaktadır. Türkiye'de özellikle Akdeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yetişir.
İngilizce'de "terebinth" ve "turpentine tree" adları ile bilinen menengiç, ülkemizde değişik yörelerde çitlembik, bittim, melengiç ve çedene gibi adlarla da bilinir. Bu sebeple, menengiç ile yapılan kahveye bittim kahvesi, çitlembik kahvesi, çedene kahvesi de denir.
Menengiç Kahvesi Faydaları
Menengicin bitkisinin dolayısıyla memengiç kahvesinin pek çok açıdan sağlığa faydalı olduğu düşünülmektedir.
Menengiç Kahvesi Nasıl Yapılır?
Klasik memengiç kahvesi tarifine göre, menengiç bitkisinden kahve yapılırken iki farklı malzeme kullanılabilir. İlkinde, tıpkı kahve bitkisinin meyvelerinin toplanıp kavrulduktan sonra çekilmesiyle kahve yapılması gibi menengiç bitkisinin meyveleri de aynı şekilde işlenerek kavrulur ve çekilir. Diğer yöntemde ise menengiç meyvelerinin yağı çıkarılır ve kahve bu malzemeyle yapılır.
Menengiç kahvesinin hazırlama yöntemi ise Türk kahvesi gibidir. Tıpkı Türk kahvesi pişirilirken izlenen adımlar izlenerek Menengiç kahvesi pişirilir. Ama, su yerine süt kullanılması çok daha iyi sonuç verir.
Günaydın! Bu aralar kahverengi rujlara takmış durumdayım. Aylardır aradığım ve ulaşamadıkça bana daha da çekici gelen MAC Stone ruju bulamayınca, ona en yakın tondaki kalemleri aramaya başladım.. Geçtiğimiz hafta birkaç tane uygun fiyatlı dudak kalemi aldım. Bugün blogumun konuğu olan Emily 203 de bu kalemlerden biri...
Kalemin rengini; içinde çok hafif pembelik bulunan kahve olarak tanımlayabilirim. Yapısı ise ne çok sert, ne de çok yumuşak. Altına lip balm uygularsam çok rahat sürüyorum ancak çıplak dudak üstüne uygulandığında verdiği yoğun rengi ve kalıcılığını daha çok seviyorum.
Tazeleme gerektiren bir ürün olduğunu düşünüyorum çünkü bu kalemi sürüp bir şeyler içtiğimde, renginde yer yer silinmeler olabiliyor. Yine de fiyat-performans açısından başarılı olduğunu düşünüyorum.
Emily markasının kalemlerini Gratis, Watsons ve hatta büyük marketlerde bulabilir, yahut buraya tıklayarak Golden Rose'un sitesinden sipariş edebilirsiniz. Ben Gratis'ten 2,75 Lira'ya almıştım.
Sizin favori kahveleriniz hangileri? Sevgiler!
Günaydın! Bugün sizlere, deneyimlediğim makyaj sabitleyiciler arasında en başarılı bulduğum ürünü anlatacağım. Yıllardır sabırla ülkemize gelmesini beklediğimiz Urban Decay'in All Nighter spreyinden bahsediyorum...
İçerisinde yağ ve paraben bulundurmayan, makyajı yüze sabitlemeyi vaat eden bu spreyin, bir de yağ kontrolü sağlayan versiyonu var (gri-beyaz şişeli) ancak ben cildim kuru/karma olduğu için onu tercih etmedim.
Kutunun arkasında yazan talimata göre; ten makyajımızı yaptıktan sonra şişeyi çalkalayarak yüzümüzden 20-25 santimetre uzaklıkta tutup püskürtmemiz gerekiyor. Yine kutuda yazana göre; püskürtme işlemini X ya da T şeklinde yapmamız ve iki yahut dört kez tekrarlamamız gerekiyor ancak ben belli bir şekli takip etmeden, yanaklarımdan başlayarak tüm yüzüme yaklaşık 5-6 kez sıkıyorum. O gün makyajımın altına baz kullanmasam da makyajımı ciddi anlamda yüzüme kilitliyor. Yüzümde yanma, yağlanma, kurutma, makyajı bozma gibi sorunlara yol açmıyor. Bu yüzden keyifle kullanıyorum.
MAC Fix +'la karşılaştırmasını yapmam mutlaka istenecektir. Öyleyse şöyle özetleyeyim; ben MAC'in makyajı sabitleme anlamında pek fazla bir etkisi olduğunu düşünmüyorum ancak yine de bittikçe alıyorum çünkü pudrayı, fondoteni biraz fazla kaçırsam ortaya çıkan o yapay görüntüyü birkaç fısla yok ediyor ancak işin içine makyajın ömrünü uzatma faktörü girince, orada Urban Decay beş altı adım öne çıkıyor.
Urban Decay ürünleri ülkemizde yalnızca Sephora'larda bulunuyor. Ben de bu ürünü 85 TL'ye Palladium Sephora'dan almıştım.
Sevgiler. <3
Günaydın! Bugün bu yazıda, şu meşhur Glam Glow Supermud maske üzerine ilk izlenimlerimi paylaşacağım.
Glam Glow üzerine birkaç video, bolca blog yazısı. Yok, kararımı bir türlü netleştiremedim. Almalı mı, almamalı mı? Cildimi derinlemesine temizleyecek bir maske istediğimi biliyordum ama bu, Glam Glow mu olmalıydı? Bir maskeye, üstelik cildime iyi gelip gelmeyeceğini kestiremediğim bir maskeye, bu kadar para vermek doğru olur muydu?
Derken Moshos Garden isimli, ürünleri tamamen bitkisel içerikli marka bana iki farklı kil maskesi gönderdi. Cildim gerçekten güzelce temizlendi ve yumuşacık oldu ama burnum ve çenemdeki siyah noktalar hala duruyordu. Bunun sebebinin; Moshos'un hiç kimyasal içermemesi ve piyasadaki uçuk fiyatlı maskelerin daha etkili olmasının nedeninin; içerdikleri agresif kimyasallar olduğunu öğrendim ve riski göze alarak, içim yana yana 175 Lira'mı Glam Glow Supermud'a yatırdım. Şimdilik yalnızca bir kez kullandım ve sizlere ilk izlenimlerimi açmaya hazırım. Maskeyi kullanmaya devam edeceğim ve 5-6 hafta sonra detaylı yorumlarım yine blogda olacak. Haydi başlıyoruz.
Yazının başındaki görselde gördüğünüz ana paketin üzerinde bu maskenin nelere iyi geldiği yazıyor. Nelermiş bunlar derseniz; gözenekler, problemli ciltler, lekeler, kabartılar, sivilceler, siyah noktalar, beyaz noktalar (minik yağ bezelerini kastettiğini düşünüyorum), batık tüyler… Aynı zamanda ürünün, hem kadın hem erkeklerin ve tüm cilt tiplerinin kullanımına uygun olduğu ve maskenin paraben içermediği de belirtilmiş.
Bu bilgilendirici kapağı kaldırdığımızda karşımıza 'Merhaba seksi' yazılı bir koruyucu karton daha çıkıyor. Bu koruyucuyu kaldırdığımızda da...
…karşımıza, karton kutunun yalnızca 1/4'i kadar olan maske kavanozu çıkıyor. 'Ben bu parayı 34 gramlık çamura mı verdim?' diyorsunuz ve silkelenip kavanozu kutudan ayırıyorsunuz.
Kavanozun kapağını açtığınızda yine alüminyum bir koruyucu çıkıyor. Koruyucuyu sıyırdığınızda burnunuza buram buram mentol kokusu geliyor. Koku epey keskin.
Bu arada, içinden çıkan minik kılavuzda Türkçe dil seçeneğinin olması çok hoş.
Sıra geliyor talimatları okumaya ve temiz cildime maskeyi uygulamaya. Ben yönergelerde belirtildiği gibi, ince bir tabaka halinde burnuma, alnıma, çeneme ve gözeneklerimin olduğu bölgelere ellerimle yaydım. Yeri gelmişken belirteyim, ben kullanmaya bu şekilde bölgesel uygulamayla devam etmeyi düşünüyorum çünkü tüm yüze uygulandığında 17, bölgesel uygulandığında 1000 kullanıma yetecek kadar gramajı olduğu iddia ediliyor. 1000? Baya bir güldüm. :)
Neyse, dönüyorum maskeye, bendeki etkisine. Uyguladığım anda yüzümün gerilmeye başladığını hissettim. Maske anında kurumaya başlıyor ve yeni uygulandığında, yani ıslakken rengi koyu gri görünüyor ancak kurumaya başladıkça daha açık ve mavimsi bir griye dönüşüyor.
Fotoğraflardan da görüldüğü gibi, kurudukça cildin yağını emerek rengi tamamen griye dönüyor ve siyah nokta ve gözeneklerin olduğu yerler epey belirginleşiyor. Siz de bu görüntüye bakıp 'vay canına, işe yarıyor galiba' diyorsunuz. Bu esnada da yüzünüzde hafif bir yanma hissediyorsunuz. Yani, en azından ben hissettim ama bunun mentolün etkisinden öte bir şey olduğunu düşünmüyorum. Gözlerimin altındaki kırmızı kabarcıkları merak edenler olmuştur belki. Onlar alerji. Son birkaç gündür kendileriyle boğuşuyorum.
Maskeyi yüzümüzde 5-20 dakika bekletebileceğimiz yazıyor ancak ben toplamda 12 dakika bekletip ılık suyla duruladım. Durularken yine o koyu gri renge dönüştü ve yüzümden kolayca temizlendi. Peki sonuçtan tatmin oldun mu diye sorarsanız...
Cevabım koca bir 'hayır'. Bu tarz ürünlerin ancak ve ancak düzenli kullanımda etki ettiklerini ve 3 günün, yorum yapmak için yeterli bir zaman dilimi olmadığının çok iyi farkındayım ancak bu maske için 'ilk izlenim' yazısı yazmamın sebebi çok basit. İzlediğim videolarda ve okuduğum blog yazılarında 'tek kullanımda bile etki ediyor', 'cildimi adam eden maske' şeklinde beni bu maskeye resmen iteleyen yorumlar duymam. Dikkat etmediğim nokta ise; bu yorumları yapanların, gözüm kapalı güvenebileceğim ya da cilt tipimin uyuştuğu kişiler olmaması. Blogunu rehber olarak gördüğüm (cilt uyumumuz ve objektif olması sebebiyle) kim varsa, bu maskeyi kullanıp, hatta bitirip hala sevip sevmediğine karar veremeyen, bu maskenin abartıldığını düşünen insanlar. Akıllı ben, bunu bile bile gidip aldım. Yani kendim ettim kendim buldum.
Lafı çok uzattığımın farkındayım ancak bu ürün üzerine biraz konuşmak, yani yazmak isterim. Pahalı bir ürün alırken insanda ister istemez o ürünü sevme isteği doğuyor. Hatta şu psikolojik durum oluşuyor, 'çok para verdim, kesin memnun kalacağım' ya da 'kalmalıyım'. Belki de bu yüzden bu pahalı ürünleri ilk denememizde kendimizi memnun kaldığımıza inandırmak istiyoruz ancak kullandıkça acı gerçekle yüzleşip o şişirilen ürünün aslında bizi tatmin etmediğini kabulleniyoruz. İşte bu yüzden bir ürünü aldığının ertesi günü incelemesini yazmayı doğru bulmuyorum. 'Sen neden şu anda tam da bunu yapıyorsun?' derseniz bu sadece bir 'ilk izlenim' yazısı. Şu an için memnun kalmadığım bu ürünü haftada 1 ya da 2 kez kullanmaya devam edip aylar sonra tekrar yorumlayacağım. Belki de etkisini gösterip siyah noktalarımı temizleyecek. Hakikaten çok uzattım yazıyı. Dönüyorum maskenin bendeki etkisine.
Cildimi temizlediğini hissettim diyebilirim. Uygulama yaptığım bölgeleri epey kurutmasına rağmen yumuşattığını da farkettim. Bahsettiğim öyle bir kuruluk ki, eski cildim olsa bunu kaldıramazdı. Bu yüzden cildi kuru olanlar uyguladıktan sonra bol nemlendirici uygulamalı. Ben de ne olur ne olmaz diyerek nem maskesi uyguladım.
Temizlediğini hissettim dedim ya, belki de gözeneklerimi açmasının sebebi de bu derinlemesine temizlik. Bir de bu ürün için 'ilk kullanımda gözeneklerimi küçülttü' diyenler var. Her cilt ve gözenek farklı, biliyorum ama emin misiniz? Bence porları gözle görülür bir şekilde genişletiyor.
Yine gözeneklerimin açılması sebebiyle Glam Glow, derinlerdeki siyah noktalarımın yüzeye çıkmasını sağladı. Ben siyah noktalarımın en azından %30'unu temizler diye düşünürken, onları yalnızca daha kolay sıkılabilir hale getirdi.
Sol yanağımdaki sevimsiz sivilceyi anında kuruttu. Bu anlamda sivilce kurutucusu gibi bölgesel uygulanabilir diye düşünüyorum.
Alerji ya da hassasiyet yapmadı. Bu riski almadan önce defalarca Sephora'dan tester istedim ama vermediler. Neyse ki yüzümü tarlaya çevirmedi.
T bölgemdeki yağı aldı. Bu yüzden yağ kontrolü sağlamakta güçlük çeken ciltlerin tüm yüzlerinde severek kullanabileceklerini düşünüyorum.
Özetlersek; 34 grama 175 Lira vermekle şimdilik hata ettiğimi düşünüyorum ancak dediğim gibi, bakarsınız birkaç kullanım sonra vaat ettiklerini gerçekleştirir ve cildimi tertemiz yapar. Yani umarım öyle olur. :) Bu arada içeriğinden bahsetmedim. Okuyanlar arasında muhakkak bu konuda titiz olanlar vardır. İçerdiği maddelerden bazıları; okaliptüs, yeşil çay, laktik asit, mandelik asit, parfüm… Bileşenler konusunda ilgili ve bilgili olanlar Glam Glow'un içeriğini beğenmiyor, sağlıklı bulmuyorlar. Bunu da belirterek yazıma son veriyorum.
Aynı soruyu Instagram'da da sorup memnun kalanlardan çok kalmayanlar olduğunu görmüştüm ama yine de bir kez daha sorayım, aranızda Glam Glow'u deneyip memnun kalan var mı? Siyah noktalarınıza etki etti mi? Sevgiler! <3
*Ürün yalnızca Sephora'larda satılıyor.
Günaydın! Bugün sizlere, paketini açtığım günden bu yana her gün kullandığım maskaramı anlatacağım. Bundan birkaç ay önce Missha Türkiye tarafından gönderilen 3D maskaradan bahsediyorum.
Ürünün ismi beklentiyi nasıl da yükseltiyor, değil mi? 3 boyutlu maskara. Bana sorarsanız alakası yok, ama...
Aslında beni Snapchat'ten takip ediyorsanız, bu maskarayla ilgili yorumlarımı zaten biliyorsunuzdur ancak ben arşivimde bulunması açısından kısaca burada da bahsetmek istiyorum. Evet, '3 boyutlu maskara' şeklinde isimlendirilecek kadar iddialı bir ürün değil ancak benim için ideal günlük maskara kategorisinde ilk 3'te. Bunun başlıca sebebi, benim için en mühim kriter olan kalıcılık.
Bu ürün alt kirpiklerimden dahi akmıyor. Gün içinde dökülme yapmıyor. Akşamüstü eve döndüğümde uyuyakalsam bile, uyandığımda göz çevremde en ufak bir maskara izi görmüyorum.
Bunun yanı sıra; günlük kullanım için ideal hacim, tarama ve siyahlık verdiğini düşünüyorum. Fırçası ise plastik değil. İnce ve uzun. Bu yüzden tüm kirpiklere ulaşabiliyor.
Yapı olarak kuru bir maskara ama uygulama sırasında kirpik diplerinizi rahatsız edecek kadar değil. Temizlerken de kirpikleri dökmüyor, tahriş etmiyor. Ben Garnier Çift Fazlı Göz Makyajı Temizleyicisi ile kolayca çıkartıyorum.
Blog yazmaya başlayalı 4 sene olacak ve ben hala maskara fotoğraflayamıyorum. Yok, olmuyor. Yukarıdaki fotoğrafta göründüğünden daha iyi durduğunu temin ederim. Hem benim beceriksizliğimden, hem de maskaranın sonlarına yaklaştığımdan anca bu kadar fotoğraflayabildim. Bence Missha'nın sitesindeki görseller en gerçek sonucu yansıtıyor. Ürünü incelemek ya da sipariş vermek için buraya tıklayabilirsiniz. Sevgiler. <3
*Ürün Missha Türkiye tarafından gönderilmiştir.
*Satış fiyatı 19,90 TL'dir.
Aralık ayının ilk sabahından herkese günaydın! Yeni yıl yaklaşırken, sizlere çok severek kullandığım ürünlerden birkaçını hediye etmek istedim. Bu, aynı zamanda bir teşekkür hediyesi.
Hayatımdaki köklü değişimler (okul, iş, özel hayat) sebebiyle blogumdan uzaklaştığım zamanlar oldu. İçimden yazmak gelmedi. Sonra aynı şey Youtube kanalımda da oldu. Video çekmeyi bırak, Youtube şifremi bile unuttuğum bir dönem oldu. Son birkaç gündür farketmişsinizdir ki, gerçekten bu blogu ilk açtığım günlerdeki gibi zevkle, şevkle yazıyorum. Çünkü o isteğim, deneme, paylaşma, yazma arzum geri geldi.
Tüm bu süreç boyunca beni sabırla takip ettiğiniz, geri döndüğümde de eski sıcaklığınız ve tatlı yorumlarınızla karşıladığınız için çok mutluyum. Sayaçlara baktığımda eskisinden daha çok okunduğumu görebiliyorum. Bu beni daha da heveslendiriyor. Hepinize çok ama çok teşekkür ediyorum. Umarım sizin için seçtiğim hediyeleri beğenirsiniz ve yine umarım ki, aranızdan en çok isteyen kişiye ulaşırlar. :)
Dönüyorum hediyelere ve tabi ki şartlara. İlk hediyem, hayatımın kahverengi farı dediğim Burberry Chestnut. Bana biri bu ürünü hediye etse sevinçten çıldırırdım herhalde. Hayatımda kullandığım en kremsi far. Onun hemen yanında Dior'un Trianon ojesi. Dior ojelerin sürüm kolaylığı ve kuruma hızı inanılmaz. En en en sevdiğim siyah göz kalemi (biliyorum, defalarca belirttim) AVON Supershock ve son zamanlarda kullandığım günlük maskaram Rimmel Lash Accelerator.
Sizinkilerin başına bir şey gelmesin diye paketlerini hiç açmadım. Yukarıdaki görselde renkleri görebilmeniz açısından kendi ürünlerimi paylaştım. Zaten iki satır aşağıda ürünlerin detaylı yazılarını ve bendeki duruşlarını görebileceğiniz linkleri bulabilirsiniz.
Peki ya şartlar? Elbette her zamanki gibi çok basit. Blogumu takip ediyor olmanız ve bu yazının altına, size ulaşabileceğim herhangi bir link/e-mail adresiyle birlikte (Örnek: Instagram:gorkemkarman, Twitter:urfacemycanvas8 Mail adresim: assdfg@gmail.com) blogumu nasıl keşfettiğinizi yazmanız. Bir arkadaş tavsiyesiyle mi, Google'da ürün araştırması yaparken mi? Ya da farklı bir şekilde mi? İlk hangi yazımı okudunuz? Gerçekten merak ediyorum. :)
Yorumunuzun yanına iliştireceğiniz Instagram/Twitter hesabınız ya da mail adresinizin, aktif kullandığınız ve size çabucak ulaşmamı sağlayacak adresler/linkler olmasına özen göstermenizi rica edeceğim. Bir de yalnızca tek bir yorum bırakmanızı isteyeceğim. Bloguma abone değilseniz de sağ üstteki kırmızı 'Bu siteyi takip edin' butonuna tıklamanız yeterli olacaktır.
Sosyal medyada paylaşma ya da ek hak vs. tarzı şeyler yok ancak çekilişimi online platformlarda duyurmanız elbette hoşuma gider. Bu benim ve blogumun daha fazla insana ulaşmasını sağlar. İşte böyle. Umuyorum ki yeni yıl hepimize sağlık, mutluluk, başarı, aşk, sevgi, huzur ve eğlence getirir. Kazanan kişi, hediyelerini yılbaşı makyajında kullanabilsin diye çekilişin bitiş tarihi 26 Aralık Cuma'dır. En geç Pazar günü kazanan yine blogdan duyurulacaktır. Sevgiler. <3
Twitter: urfacemycanvas8
Günaydın! Uzun zaman oldu, biliyorum ve hep bir bahanem vardı. Taşındım, belli bir düzen kurdum ve artık yavaş yavaş blog yazılarına dönmeyi planlıyorum. O kadar çok ürün birikti ki, hepsini uzun uzun cümlelerle sizlere anlatmak istiyorum.
Hayatımın değişimlerle dolu bir ayının, Kasım'ın son günü, yepyeni bir haftanın ilk gününde, son dönemde çok severek kullandığım bir ürünü yazmak istedim.
Uygun fiyatlı ve başarılı bir far bazı bulmanın zor olduğunu biliyorum. Daha önce The Balm'ın Put A Lid On It bazını kullanıp memnun kaldım ancak göz kapaklarım çok yağlı olduğu için, o bölgeyi mat, farımı da sabit tutacağından emin olduğum bir ürün olarak Urban Decay faz bazına dönüş yaptım.
Yaklaşık 2 ay önce Rossmann tarafından gönderilen paketten çıkan bu ürün dikkatimi çekti ve hemen kullanmaya başladım.
Ülkemize yeni gelen Catrice markasının Prime and Fine isimli bu far bazı, 5 ML'lik, sünger aplikatörlü bir tüpte geliyor. Renkli gibi görünse de, göz kapağında saydam bir duruşu olduğu için damarlı görünümü yok etmiyor.
Göz kapağına uygulandığında hafif nemli bir bitiş bırakıyor. Far bazlarının amacı; göz kapağını mat, makyajı çizgisiz ve sabit tutmak olduğundan, bu nemli bitiş insanı tereddüte düşürüyor.
İlk sürdüğümde 'eyvah!' dedim, 'bu göz kapağımı iyice yağlandırmasın?' O gün de pembeli mürdümlü bir göz makyajı yapmış, bolca far ve eyeliner kullanmıştım ve günün sonunda, yani makyajımı yaklaşık 7 saat kullandıktan sonra, göz kapaklarımda yalnızca çok hafif bir yağlanma gördüm. Ertesi gün ise yalnızca bu bazı uygulayıp, üzerine simsiyah bir kalem ve bol maskara uyguladım. Baz uygulamadığım zamanlarda sağa sola bulaşan kalemimi tüm gün sabit tuttuğunu gözlemledim.
Ben bu ürünü yapı olarak biraz Benefit'in far bazı Stay, Don't Stray'e benzettim. Bu bahsettiğim iki ürünün de özellikle çok yağlı olmayan göz kapaklarına ve öncelikli amacı farların rengini daha belirgin kılmak olanlara uygun olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen yağlı göz çevresine sahip biri olarak gayet memnunum. Beni epey şaşırttığını söyleyebilirim.
Bu ürünü yalnızca Rossmann mağazalarından, 13 Lira'ya satın alabilirsiniz. Sevgiler. <3
*Ürün, Rossmann Türkiye tarafından tanıtım amaçlı gönderilmiştir. Teşekkürler!
Günaydın! Şu anda geçmişte hiç anlam veremediğim bir şeyi gerçekleştirip, bitirdiğim ürünlerin yazısını yazıyorum. 'Bir insan neden bitirdiği diş macununu ya da kulak pamuğunu paylaşır ki?' diye diye izlediğim 'bitenler' videoları bana hep garip gelirdi. Halbuki farklı olan şey, ürünlerle ilgili düşünceleri paketler doluyken değil de, kullanıp bitirdikten sonra boş ambalajlarla paylaşmakmış. Evet, bu güzel Pazar gününde ben de sizlere bitirdiğim ürünlerin ilk kısmını, kısa kısa yorumlayarak anlatacağım. Bu arada bu yazıda boş diş macunu tüpü ve pamuk paketi olmayacak. :)
Öncelikle bu yazının fotoğraflarını yaklaşık 10 gün kadar önce çektiğimi ve bu süre içerisinde de bitirdiğim farklı ürünler olduğunu belirtmek isterim. Onları da bir sonraki bitenler yazıma saklıyorum. Boş kutular biriktikçe bu yazıları yazmaya devam edebilirim. Tabi siz de isterseniz. Herneyse, dönüyorum yazıya.
Biten ürünlerimin boş ambalajlarını, bir çanta kesesinde biriktirdim. Şimdi, biten ürünlerim hakkındaki fikirlerimi sizlerle paylaşayım.
Ülkemize gelen ilk kuru şampuan markası Batiste diye biliyorum. (Büyük ihtimalle yanılıyorum, o yüzden dikkatimi çeken ilk kuru şampuan Batiste oldu demem daha doğru olur.) Ben, Sephora raflarına düştüğünden beri epey konuşulan Batiste kuru şampuanlarla tanışalı çok değil, 4-5 ay oluyor.
Temizlikle ilgili takıntılı bir insan olmam dolayısıyla saçımın tek bir teli yağlandıysa dışarı çıkmam. 2 gün sular kesik olsun, en yakınımla bile görüşmem ama saçları her gün yıkamanın da yağ dengesini bozmaktan ve temizken bile yağlıymış gibi görünmelerinden başka bir işe yaramadığını da çok iyi bilirim. Bu sebepten, aylar önce kuru şampuanlara bir şans verdim. Benri, Elidor ve Batiste şu an için denediklerim arasında.
Yukarıdaki görselde biri 120, diğeri ise 30 gramlık iki boş şişe dursa da, ben bunlardan yaklaşık 8-9 adet bitirdim. Saçımı yıkadığımın ertesi günü, kaybettiği hacmi geri kazandırmak, daha doğrusu saç diplerinde oluşmaya çalışan olası yağı kurutmak amaçlı kullanmaya başladığım Batiste Original mis gibi kokuyor. Saç diplerime 15 cm uzaktan sıkıp, 10 dakika sonra parmaklarımla masaj yapar gibi yediriyorum. Saçlarım yeni yıkanmış gibi oluyor ancak ben bu kuru şampuanları çok uzun süreli etkili bulmuyorum. Şöyle ki; ilk uygulandığında temizlenmiş görünen saçlar sanki birkaç saat sonra daha çok yağlanıyor ve sönük duruyor. Yine de denediklerim arasında temizlik anlamında en başarılısı Batiste. Hacim konusunda da Elidor. Onu da ayrı bir yazıda anlatacağım zaten.
Kuru şampuanların aslında; saçlarını her gün yıkayacak zamanı olmayanlar ve saçların ikinci gününü kurtarma amacıyla kullanacaklar için olduğunu ve 3-4 gün yıkanmamış, Komili Komili gezen saçlara pek etkisi olmadığını hatırlatarak kuru şampuan dosyasını şimdilik kapatıyorum. Hiçbir şey su ve şampuanın yerini tutamaz.
Gelelim misel sulara. Meşhur Bioderma H2O'yu duymayan kalmamıştır diye düşünüyorum. Yine de bilmeyenler varsa, makyajınızı ve cildinizi, yüzünüzü tahriş etmeden temizleyen mucize su. Seveni de çok, sevmeyeni de. Ben bayılıyorum. Toplamda 10 şişeden fazla bitirmişimdir. Yukarıda da iki farklı boyunu görüyorsunuz. Toplam 1,5 ayda bitti ikisi de.
Sonra Garnier de bu misel sulardan çıkardı. 14 Lira gibi komik bir fiyatı da olunca alıp denemek istedim. İyi ki de denemişim. Ben Bioderma'dan çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Fiyat olarak çok çok daha uygun olması dışında tabi. Bir de Bioderma'nın içeriği Garnier'ye göre daha temiz. Her iki ürünü de bitirdikçe alıyorum.
MAC'in şeffaf kaş maskarasının, acıların çocuğu Emrah kaşlarımı normale çeviren tek ürün olduğunu biliyorsunuz. Bu, bitirdiğim 3. tüp. Bittikçe alıyorum. Yine MAC'in 235 ML'lik fırça temizleyicini de çok seviyorum. Bu bitirdiğim ilk şişe. Yenisi alındı bile. Bu arada bu ürünü nasıl kullandığımı şurada detaylarıyla açıklamıştım.
Gelelim maskaraya. Bitirdiklerimi kısa kısa yorumlayayım en iyisi. Benefit They're Real'in seyahat boyu. Yine kaç tane bitirdiğimi bilmediğim ürünlerden. Akmaz, dökülmez, tek kusuru çok ama çok zor silinmesi. Maybelline The Falsies Waterproof. Suya dayanıklı olduğu için kirpiklerimi kıvrık tutan ama yine çıkarması zor olan ürünlerden biri.
Bobbi Brown Smokey Eye Mascara. Ambalajını ve fırçasını çok sevsem de bir türlü ısınamadığım maskara. Müthiş hacim ve siyahlık veriyor ama yapısı fazla ıslak. AVON Aero Volume, kısa sürede 2 tane bitirdiğim, hem alt hem üst kirpiklerime kullandığım, akmayan, çok hacim vermeyen ideal günlük maskara. Ah bir de 2 hafta içinde kurumasaydı.
Oilatum'ı geçen yıl Londra seyahatim sırasında satın almıştım. Çok beğenince oradaki arkadaşımdan bir tüp daha istedim. Gördüğünüz gibi onu da bitirdim. Oilatum, Boots'larda satılan çok uygun fiyatlı bir nemlendirici.
Benefit Porefessional gözenek küçültücü bazda da ilk tam boyumu bitirdim. Daha önce iki seyahat boyunu bitirmiştim. Yine bitmeden yedekledim kendisini.
Make Up For Ever Eye Prime far bazı. Tamamen Sephora görevlisinin dolduruşuna gelip aldığım ürün. Göz kapaklarım çok yağlı ve baz kullanmazsam makyaj durmuyor. NARS'ın far bazını almak için girdiğim Sephora'da, benimle ilgilenen görevli istediğim ürünün stokta olmadığını ve bunun da en az NARS kadar iyi olduğunu söylediğinde 'peki' deyip almıştım. Kendisiyle ilgili detaylı fikirlerimi 'Memnun Kalmadığım Ürünler' yazımda bulabilirsiniz. Bir daha asla satın alınmayacak.
Kapatıcı ve maskaradan sonra en çabuk tükettiğim ürünlere geldi sıra. Parfümler. Lancome Tresor için 'Görkem kokuyor.' diyor çevremdekiler. Öyle bütünleşti benimle. Yaklaşık 8-9 senedir kullanıyorum. Tenimin kendi kokusuyla karıştığında ortaya çıkan kokuyu seviyorum. Bobbi Brown Almost Bare ise geçen yazın keşiflerinden. Çok hafif bir menekşe kokusu. 2 şişe bitirdim, üçüncüdeyim.
İşte böyle. Siz son zamanlarda neler bitirdiniz? Mutlu Pazarlar. <3
*Bu yazıdaki çoğu ürünün inceleme yazısı blogda mevcuttur. İstediğiniz yazılara sol üstteki turuncu arama kutucuğundan ulaşabilirsiniz.