Neredeyse her şeyin açıkta yaşandığı dünyamızda en fazla merak uyandıran konulardan biri gizli örgütler. Bu tip örgütlere yönelik şüpheler ve komplo teorileri bitmek bilmez. Çünkü dışarıya kapalılar ve üyeleri açıkça bilinmiyor. Yapılanma, katı kurallara ve güçlü bir hiyerarşiye bağlı. Localar veya hücreler halindeki organizasyonda herkes herkesi tanımıyor. Seçilerek alınan üyeler bile belirli kademeye gelmeden tüm öğretilere ve ‘sır’lara erişemiyor. Bilinenlerin açıklanmayacağına dair çok katı yeminler var. Üyeler birbirinin kardeşi sayılıyor ve aralarında özel semboller kullanıyorlar.
Suikastçılığa adını veren topluluk: HAŞHAŞİLER
Bu topluluk esasında gizli bir örgüt değil, Şiiliğin bir alt kolu. Hasan Sabbah ve onun takipçileri, 1090’dan itibaren, İran’daki Alamut Kalesi ve çevresinde egemenlik kurdular. Civardaki güçlü devletlere karşı siyasi cinayetlerle etkili olmaya çalıştılar. Bunlardan en sarsıcı olanı, Selçuklu Devleti’nin meşhur veziri Nizam-ül Mülk’ün öldürülmesi oldu. Sahte kimlikler edinip uzun süreli ilişkilerle önemli kişilerin yakın çevresine sızıyorlardı. Topladıkları istihbaratı kentlerdeki aracılarla merkeze aktarıyor, imamlarından gelen emirlere göre hareket ediyorlardı. Fedailer, öyle söylendiği gibi haşhaş çeken, kafası dumanlı katiller asla değildi, hiyerarşik bir örgütün soğukkanlı ve uzman üyeleriydiler. Hareket 13. yüzyılda din dışı niteliklerinden uzaklaştı; günümüze 15 milyon kişilik bir Şii mezhebi olarak ulaştı. ‘Haşhaşiler’in ünü daha ziyade Batı üzerinden yayıldı. Hatta Batı dillerindeki ‘assasin’ (katil) kelimesi, ‘haşhaşin’ kelimesinden türetildi.
Kralı ürküten dindarlar: SAINT-SACREMENT CEMİYETİ
Dindar Hıristiyanlardan oluşan bu cemaat 1627’de Fransa’da kuruldu. Üyelerini aristokratlar ve üst düzey din adamlarından seçip birbirlerine ‘birader’ diyorlardı. Kendini dine adamak için karısından boşanan Dük Henri de Levis’in yolunu takip edenler, kısa zamanda toplumda etkili olmaya başladı. XIV. Louis cemaatin faaliyetlerini sınırladı. Bu cemiyetin en güçlü muhaliflerinden biri de Molière idi. Saint-Sacrement Cemiyeti tüm bu baskılara karşı, takipçileri için iç tüzüğünde “Kutsal Kâse’de gizlenen İsa’yı örnek alarak olabildiğince kendini gizli tutacaktır” diyordu. Ama bu gizlilik çabaları, cemiyetin kralın emriyle 1666’da dağıtılmasını önleyemedi.
Din hizmetkârları mı kutsal mafya mı? OPUS DEI
26 yaşında, henüz mesleğinin başındaki İspanyol rahip Josemaria Escriva, 1928’de ‘kendisine gelen bir ilham’ üzerine ‘Opus Dei’ (Tanrı’nın İşi / Tanrı’nın Eseri) isimli bir örgüt kurmaya karar verdi. Din adamı olmayanların da Hıristiyan dinine uygun bir yaşam sürmelerini amaçlayan Opus Dei, doğrudan bir kilise kurumu değildi. Az sayıdaki seçilmiş rahip, her meslekten kişileri eğitecek; onlar da diğerlerine dindar Katolik Hıristiyanlar olmaları için yol gösterecekti. Bugün dünya genelinde yaklaşık 94.000 Opus Dei üyesi var. Pek çok yarı-gizli örgüt gibi Opus Dei de suçlamalara uğramıştır. Bunların başında İspanya’da asker-diktatör Franco rejimine verdiği açık destek gelir. Bir diğer eleştiri de örgütün az sayıda ama etkili kişiyle Vatikan’da büyük nüfuz sahibi olması. Opus Dei’nin en sert karşıtları, onu ‘kutsal mafya’ olmakla itham ediyor.
0 yorum